Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün Görme Engellilerin Noterlik İşlemlerine İlişkin Görüşü

Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün Görme Engellilerin Noterlik İşlemlerine İlişkin Görüşü

ADALET BAKANLIĞI Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü
Konu :Görme Engellilerin Noter İşlemleri

İmza atabilen görme engellilerin noterlerde yaptıkları işlemlerde: işlemin iki tanık huzurunda yapılması uygulamasının zorunluluk olarak dayatılmayıp işlemin iki tanık huzurunda yapılıp yapılmayacağı kararının görme engelli bireyin özgür iradesine bırakılmasının, bu düzenlemelerle varılmak istenen nokta göz önünde bulundurulduğunda hem kanun koyucunun hem de bilhassa avukatlık, psikologluk, öğretmenlik, üst düzey yöneticilik vb. meslekleri icra eden görme engelli bireylerin iradelerine daha uygun olacağı belirtilerek imza atabilen görme engellilerin özellikle düzenleme şeklindeki işlemlerinin zorunlu olarak iki tanık huzurunda yapılması uygulamasının, mevzuat hükümlerine uygun hale getirilmesinin sağlanması için uygulayıcılar nezdinde gerekli işlemlerin yapılması talebinin içeren ilgi yazınız ile konu incelendi.

Bilindiği üzere Noterlik Kanununun Dokuzuncu Kısmının “Uyulması Gerekli Genel Hükümler” başlıklı Birinci Bölümünde yer alan “İlgilinin işitme, konuşma veya görme engelli olması” başlıklı 73 üncü maddesi 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikle; “Noter, ilgilinin işitme, konuşma veya görme engelli olduğunu anlarsa, işlemler engellinin isteğine bağlı olmak üzere iki tanık huzurunda yapılır. İlgilinin işitme veya konuşma engelli olması ve yazı ile anlaşma imkanının da bulunmaması halinde, iki tanık ve yeminli tercüman bulundurulur.” hükmünü ve yine Noterlik Kanununun 5378 sayılı Kanun ile değişik 75 inci maddesinin 2 nci fıkrası da “Bir noterlik işleminde imza atılmış veya imza yerine geçen el işareti yapılmış olmasına rağmen, ilgilisi ister veya adına işlem yapılan ve imza atabilen görme engelliler hariç olmak üzere noter, işlemin niteliği, imzayı atan veya el işaretini yapan şahsın durumu ve kimliği bakımından gerekli görürse, yukarıdaki fıkradaki usûl dairesinde ilgili, tanık, tercüman veya bilirkişinin parmağı da bastırılır. Mühür kullanılması hâlinde parmağın da bastırılması zorunludur.” hükmünü içermektedir.

Yine, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun, imza atamayanların durumu başlıklı 206. maddesi, Kanunun “İspat ve Deliller” başlıklı dördüncü kısmının, “Belge ve Senet” başlıklı İkinci bölümünde düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrası, “İmza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından düzenleme biçiminde oluşturulmasına bağlıdır” hükmünü ihtiva etmektedir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı gibi, imza atamayanların senet niteliğini taşıması istenen hukuki işlemlerinin, noterler tarafından düzenleme biçiminde yapılması gerektiği öngörülmüştür.

Ancak, HMK ile aynı tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununun “İmza” başlıklı 15 inci maddesinin 3 üncü fıkrası, “Görme engellilerin talepleri halinde imzalarında şahit aranır. Aksi takdirde görme engellilerin imzalarını el yazısı ile atmaları yeterlidir” hükmünü içermektedir. Noterlik Kanununun 73 üncü maddesine koşut olan bu düzenlemeyle kanun koyucu, görme engellilerin kural olarak tek başlarına imzalarıyla kendilerini bağlayan bir işlem yapabileceklerini, ancak talepleri halinde tanık da bulundurabileceklerini benimsemiştir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun poliçelerde imzayı düzenleyen ve 690 ıncı madde yollamasıyla bonolar hakkında da uygulanması gereken “imza” başlıklı 668 inci maddesi, “Poliçe üzerindeki beyanların el yazısı ile imza edilmesi lazımdır.

El yazısı ile olan imza yerine, mihaniki herhangi bir vasıta veya el ile yapılan veyahut tasdik edilmiş olan bir işaret yahut resmi bir şahadetname kullanılmaz.

Âmâların el yazısı ile imzalarının usulen tasdik edilmiş olması lâzımdır” hükmünü içermekteyken, bu maddenin 3 üncü fıkrası 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunun 50 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun aynı konuyu düzenleyen 756 ncı maddesinde de görme engellilerin imzalarının tasdikini arayan, benzer bir düzenlemeye yer verilmeyerek madde, “Poliçe üzerindeki beyanların el ile imza edilmesi gerekir.

El ile atılan imza yerine, mekanik herhangi bir araç veya elle yapılan veya onaylanmış bir işaret veya resmî bir şahadetname kullanılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu şekilde, görme engellilerin senet tanziminde (poliçe, bono) görenlerden farklı bir şekil şartı kalmamıştır (bu yönde Y. 12. H.D. 03.07.2008 tarihli, E:2008/8941, K:2008/14229 sayılı kararı).
17.08.2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tapu Sicil Tüzüğünün “Tanık bulundurulması gereken haller” başlıklı 24. maddesinin 1. fıkrasında; tapu işlemlerinde, istem sahiplerinden biri veya birkaçının imza atamaması, okuma ve yazma bilmemesi, kimliklerinde şüpheye düşülmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile mevzuatın öngördüğü diğer hâllerde iki tanık bulundurulacağı düzenlendikten sonra 2. fıkrasında istem sahibinin, işitme, konuşma veya görme engelli olması hâlinde, işlemlerin isteğe bağlı olarak iki tanık huzurunda yapılacağı, engellinin tanık istememesi hâlinde, bu hususun istem belgesinde veya resmî senette belirtileceği, ilgilinin işitme veya konuşma engelli olması ve yazı ile anlaşma imkânının da bulunmaması hâlinde, işaret dilinden anlayan yeminli bilirkişi bulundurulacağı düzenlenmiştir. Yani görme engelliler, imza atamayan ve okuma yazma bilmeyenlerden farklı bir grup olarak düzenlenmiş ve görme engellilerin tapu işlemlerinin isteğe bağlı olarak iki tanık huzurunda yapılacağı belirtilmiştir.

Yine 18.06.2016 tarihli ve 29746 sayılı resmi Gazetede yayımlanarak 01.01.2017 tarihinde yürürlüğe girecek olan “Bankacılık Hizmetlerinin Erişilebilirliğine Dair Yönetmelik” in 8. maddesinin 4. fıkrası, “Görme engelli müşteriler, bankacılık hizmetlerine ilişkin sözleşmelerle ilgili bilgi edinme ve inceleme haklarım kullanmaları akabinde sözleşmeye imza atabilirler. Bu kapsamda kişinin talebi olmaksızın, engelli müşterilere yönelik farklı bir uygulamaya gidilemez.” hükmünü içermektedir.

Tüm bu düzenlemeler ve “imza atabilen görme engelliler” ibaresini içeren ve halen yürürlükte bulunan Noterlik Kanununun 5378 sayılı Kanun ile değişik 75 inci maddesinin 2 nci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde; düzenleme şeklinde yapılması zorunlu olmayan noterlik işlemlerinin 73 üncü madde uyarınca ancak görme engellinin isteğine bağlı olarak iki tanık huzurunda yapılması gerektiğinin açık olduğu, HMK nın 206. maddesinin ilk fıkrasında yer alan “imza atamayanlar” ifadesinden kimlerin anlaşılması gerektiği belirlenirken görme engellilerin, imza atabilen görme engelliler ve imza atamayan görme engelliler olarak farklı kategorilerde değerlendirilmesi gerektiği; imza atamayan görme engellilerden, okuma yazma bilmediği için imza atamayanların, imza atabilen görme engellilerden ise okuma yazma bilen ve imza atabilen görme engellilerin anlaşılması gerektiği ve imza atabilen görme engellilerin noterlik işlemlerinde 73 üncü madde uyarınca talepleri halinde tanık bulundurabilecekleri düşünülmektedir.

Noterlik Kanununun 84 üncü ve devamı maddelerinde, düzenlenmiş olan “Düzenleme” şeklindeki noterlik işlemlerine gelince; Kanunun 86 inci maddesinde, düzenleme biçiminde yapılan noter işlemlerinde ilgilinin tutanağı okuyarak içeriğin isteğine uygun olup olmadığını kontrol etmesi gerektiğine vurgu yapılarak, 87 nci maddesinde, “ilgili okuma ve yazma imkanına sahip değilse, hazır bulundurulacak iki tanık huzurunda maksadını notere beyan eder. Noter, bu beyanı yazdıktan sonra tutanak okunur. Ancak işlemin tanık huzurunda yapılmasını emreden diğer kanunların hükümleri saklıdır. İlgili ve tanıklar, beyanın aynen yazıldığını ifade ettikten ve bu husus tutanağa geçirildikten sonra altını imza ederler” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemelere bakıldığında Noterlik Kanununun 86-87 inci maddelerinin görme engellilere has yapılmış düzenlemeler olmadıkları, maddelerde ilgilinin “okuma ve yazma imkanına sahip” olmama ve bu sebeple işlemin içeriğine vâkıf olamama halinin düzenlendiği görülmektedir.

Gerek ilgi yazınızda değinilen, gerek görme engelliler adına hareket eden sosyal toplum kuruluşlarının Genel Müdürlüğümüze daha önce ilettikleri taleplerinde belirtilen hususlar ve gerekse de teknolojik gelişmeler birarada değerlendirildiğinde artık görme engelli her birey için fiilen okuma ve yazma imkanına sahip olmamanın, işlemin içeriğine vâkıf olamama sonucunu zorunlu olarak doğurmayacağı düşünülmektedir. Zira günümüzde, eğitim almış, mesleki kariyer sahibi ve örneğin telefonuna e-posta yoluyla iletilen evrakın içeriğine vâkıf olmasına olanak sağlayacak, kendisine gönderilen bilgiyi, bu bilginin amacına uygun olarak makul bir süre incelemesine elverecek şekilde kaydedilmesini ve değiştirilmeden kopyalanmasını sağlayan ve bu bilgiye aynen ulaşılmasına imkân veren kısa mesaj, elektronik posta, internet, CD, DVD, hafıza kartı ve benzeri her türlü araç veya ortamı ifade eden kayıtlı veri saklayıcısı gibi teknolojik imkanlara sahip pek çok görme engelli vatandaşımız bulunmaktadır.

Bu itibarla, görme engelli bir bireyin ilgilisi olduğu düzenleme şeklinde bir noterlik işlemi yapılırken iki tanık bulundurulmasını arzu etmemesi ve imza atabilmesi halinde, noterin ilgilinin gerçek isteği hakkındaki beyanını yazdıktan sonra görme engelli vatandaşın hazırlanan işlemin içeriğine teknolojik gelişmelerden faydalanarak vâkıf olması sağlanır ve bu husus da tutanağa geçirilirse işlemin iki tanık huzurunda yapılması zorunluluğunun ortadan kalkmış olacağı değerlendirilmektedir. Konu hakkındaki görüşümüz Türkiye Noterler Birliğine de 06.12.2016 tarih ve 14359/18420 sayılı yazımız ile iletilmiştir.

Sosyal Medya'da Paylaş!
No Comments

Post A Comment